AYT Edebiyat Deneme Sınavı Çözümü

16 Ağustos 2016 tarihinde tarafından eklendi.

1. Parçada kitapçı raflarına dizi dizi itiraf romanları ve öykülerinin çıktığı söyleniyor ve biraz abartılarak, bu yüzden meyhanelerin işlevini yitirdiği belirtiliyor. Böylece edebiyat gitgide özel hayatın döküm alanı hâline geliyormuş. Yani, insanların meyhanede alkolün etkisiyle, gizlisi saklısı olmadan anlattığı özel hayat hikâyeleri, şimdi roman ve öykülerde anlatılır olmuş. Başka bir deyişle yazarlar, eserlerinde kişisel yaşamlarıyla ilgili ayrıntıları olduğu gibi yansıtır olmuş.
Cevap: A

 

2. Parçada sözü edilen kişinin dili keskin biri olduğu, eleştirirken iğnelemeyi de bildiği anlaşılıyor. Eleştirilerine küçük uyarılarla başlayan birinin, bundan sonrasında işi biraz daha ileri götüreceği, eleştirinin dozunu artırarak daha sert bir dil kullanmaya başlayacağı (kaleminin ucunu sivrilteceği) düşünülebilir. Bu nedenle eleştirmenin C ve E seçeneklerindeki gibi davranmayacağı açık. Anlatımı yalınlaştırmanın bu durumla bir ilgisi yok. Küçük uyarılarını yaparken zaten gerçekleri dile getirdiğinden D seçeneğindeki “gerçekleri dile getirir” ifadesi de uygun düşmez.
Cevap: A

 

3. Somutlaştırma, somut anlamlı sözcüklerle anlatılan soyut bir kavrama, zihinde somut bir görünüm kazandırmaktır. “Hilmi Yavuz’un şiiri belli bir temanın toprağında yeşerir.” cümlesinde, soyut bir kavram olan şiirin yeşermesi bir somutlaştırmadır. Burada bir bitkinin, fidanın yeşermesinden söz eder gibi şiirin yeşermesinden söz edilmiştir. Cümlede başka bir somutlaştırma da “temanın toprağında” sözüdür. Soyut bir kavram olan “tema”, somut anlamlı “toprak” sözcüğüyle kullanılarak somutlaştırılmıştır.
Cevap: C

 

4. Eylem cümlelerinde vurgu, yüklemden önceki sözde olur. Zaman kavramının vurgulanması, yüklemden önce zaman anlamlı bir sözün kullanılmasıyla mümkün olur. V. cümlede “soğudum” yükleminden önce “son yıllarda” sözü kullanılmış ve bu söz eylemin zamanını gösteriyor. Yüklemden önce kullanıldığı için vurgu değeri kazanmış.
Cevap: E

 

5. Sözcük kalabalığı, duygu kalabalığı, göz boyamacılık, gösteriş, aldatmacılık, yapaylık olmayan dizeler” ifadesi Necati Cumalı’nın anlatımındaki özlülüğü, yalınlığı ve doğallığı dile getiriyor. “Pürüzsüz ve ahenkli bir söyleyişle insanı büyüleyen dizelerin şairi” ifadesi ise şairin anlatımının akıcı olduğunu anlatıyor. Ancak şairin anlatımında özgünlük niteliği de olduğunu parçadan çıkaramıyoruz.
Cevap: A

 

6. Üslup, yazarın dil ve anlatım özelliklerinin bütünü demektir. V. cümlede, yazarın anlatımında alaycı, kışkırtıcı, sakin, tatlı gibi nitelikler olduğu söyleniyor ve yazarın bu anlatımıyla okuyucuya haz verdiği belirtiliyor. Bir bakıma yazarın anlatımındaki akıcılık niteliğine değinilen bu cümle, üslupla ilgili bir yargıdır.
Cevap: E

 

7. Parçanın ilk cümlesinde, Kemal Tahir’in Kelleci Mehmet’te yine şiirden, romantizmden uzak olduğu söyleniyor. Romanda şiirsellik ve romantizm, zorunlu bir nitelik olmayıp yazarın tercihiyle ilgili bir nitelik olduğundan bu cümlede bir eleştiri düşünemeyiz. Ancak II. cümlede, yazarın işlediği konuyu takır takır, kuru bir üslupla ele aldığı söyleniyor. Üslupta akıcılık, çekicilik romanda olması gereken bir nitelik olduğundan bu cümlede yazarın olumsuz bir özelliği belirtilmiş oluyor. Dolayısıyla olumsuz bir eleştiri yapılmış oluyor.
Cevap: B

 

8. İlk iki paranteze ara sözü ayırmak için kısa çizgi, son paranteze ise cümle tamamlandığı için nokta getirilmelidir.
Cevap: A

 

9. A’da “de(da)” bağlacı “te” biçiminde yazılmamalı.
B’de “anlıyan”  “anlayan” biçiminde yazılmalı.
D’de “mahfediyor”, “mahvediyor” biçiminde yazılmalı.
E’de “ikidebir” ayrı yazılmalı.
C’ de ise yazım yanlışı yok.
Cevap: C

 

cevap10

 

11. A: “çok ünlü ve güçlü isimler” tamlamasında “çok” sözcüğü “ünlü ve güçlü” sıfatlarının anlamına aşırılık katan bir belirteçtir.
B: “verilen” sıfat-fiil, “alması” isim-fiildir.
C: “sanatsever” sözcüğü, -in tamlayan ekini almış birleşik bir sözcüktür.
D: “gururlandırdı” yüklemi oldurgan çatılı bir eylemdir. “Gururlan-” eylemi nesne almazken, -dır geçişlilik ekiyle nesne alır duruma getirilmiş; böylece oldurgan eylem olmuştur.
E: Belirsizlik anlatan “çok” ve “bir” sözcüklerinden ilki belirteç, ikincisi belgisiz sıfattır. Cümlede belgisiz zamir yoktur.
Cevap: E

 

12. A: keskin < kes-gin (Ünsüz sertleşmesi)
B: dolar < dol-ar (Basit zamanlı eylem gibi görünmekle birlikte “kapanırdı” eylemindeki “idi” ek eylemi ortak kullanıldığı için gerçekte birleşik zamanlıdır.)
kapanırdı < kapan-ır-idi (Birleşik zamanlı eylem)
C: kapanırdı < kapa-n- (birisi tarafından/edilgen)
D: batmadan < bat-madan (zarf-fiil)
E: keskin < kes-gin (eylemden türemiş ad)
koku < kok-u (eylemden türemiş ad)
Cevap: B

 

13. A: Şiirleri en çok tartışılan yazarlardan biridir (yüklem) /Attila İlhan (özne). Öğelerine doğru ayrılmış.
Diğer seçeneklerde ise öge çözümlemesi şöyle olmalı:
B: Genç şairin duygulu, sıcak, içten bir söyleyişi (özne) / vardır (yüklem).
C: Ünlü mizah yazarının çocukluk anıları (özne) / Böyle Gelmiş Böyle Gitmez adlı kitabında (dolaylı tümleç) / yer almaktadır (yüklem).
D: Bu değerli yazarımızı Hababam Sınıfı adlı romanının ünlendirdiğini (nesne) / herkes (özne) / bilir (yüklem).
E: Onun ilk şiiri (özne) / Yeni edebiyat dergisinde yayımlanan Balıkçı Türküsü’dür (yüklem).
Cevap: A

 

cevap14
15. Yazar, “Gençler okumuyor.” yargısına karşı çıkıyor ve bunu tartışmacı anlatımla yapıyor. Kitapçıların sayısı ile ilgili olarak geçmişle şimdiyi karşılaştırıyor. Mersin’in nüfusunu ve şehirdeki kitapçı sayısını veriyor. Kitapçıların şimdi büyük ve kapsamlı olduğunu, gençlerin kitapçılarda merakla kitap karıştırdığını gözlemlerine dayanarak söylüyor. Ancak parçada herhangi bir abartmaya yer vermiş değil.
Cevap: D

 

16. Parçada “Şiir nedir?” sorusunun cevabı niteliğinde cümlelere yer verilmiş, tanımlamalara başvurulmuştur. Şiirle ilgili benzetmelerde mecazlardan yararlanılmış ve şiirin etkileyici gücü abartmadan yararlanılarak anlatılmıştır. Aynı şekilde şiirin ne olduğu ifade edilirken şiir, somut varlıklara (şimşek, yıldırım vb.) benzetilerek somutlaştırma yapılmıştır. Parçada isim ve fiil cümleleri, basit, birleşik ve sıralı cümleler kullanılmıştır. Parçada örnekleme yapılmamıştır.
Cevap: A

 

17. Parçada “çevirmedi”, “açılmadı”, “çınlatmadı”, “koymuşlardı”, “bakıyordu”, “deviriyordu” gibi eylemlerle dile getirilen hareketler yer, zaman ve kişi kavramlarına bağlanmış ve bir olay (radyonun yerini televizyonun alması) öykülenerek anlatılıyor. Parçada radyo ile televizyon karşılaştırılmış. “Örtüsü açılmadı”, “Köşeye masanın üstüne daha büyük, cam göz bir nesne getirip koymuşlardı” gibi cümlelerde görsel ayrıntılar yer alıyor. “Kuşluk vakti türküler çınlatmadı evleri.”, “Kadınlar bazen tövbe tövbe çekiyor.” gibi cümlelerde de işitsel ayrıntılar var. Görsel ve işitsel ayrıntılar aynı zamanda birer betimleme öğesi. Ancak, parçada kişileştirmeden yararlanılmamış.
Cevap: C

 

18. Parçada “bir güz resmine bakar gibi”, “bir masal büyüsü gibi” ifadelerinde benzetmeden yararlanılmış. Yahya Kemal’in bir dizesi tırnak içinde verilerek alıntı yapılmış. “Güz günlerinin ince, kederli sesi” ifadesinde güz günleri kişileştirilmiş, yani insana ait bir öge olan “kederli ses”, doğaya aktarılmış. “Soluk, beyaz aydınlık”, “yaprakları sarıya çalmış akasyalar”, “uzakta salınan serviler” gibi ifadelerde varlıkların betimlemesi yapılmış. Parça, A’da belirtilen tartışmacı havadan uzak bir anlatımla yazılmış.
Cevap: A

 

19. Parçada ülkemizde nitelikli eleştirmen yetişmemesi, fikir ve sanat ortamının yetersizliğine bağlanırken bu yetersizliğin aydın okuyucu sayısının artmasıyla ortadan kalkacağı ve nitelikli eleştirmen sayısının da artan okuyucu sayısına paralel olarak artacağı söyleniyor. Kısaca, nitelikli eleştirmenlerin yetişmesi için aydın okur sayısının artması gerektiği vurgulanıyor.
Cevap: A

 

20. İlk cümlede yazar ile okuyucu arasındaki ilişkinin bir dostluk ilişkisi olması gerektiği söyleniyor. II. cümleye geçtiğimizde, sorumluluk bilincinin zorluk gibi görünse de birçok kolaylığı getireceği belirtiliyor. Bu cümleyi ilk cümleyle ilişkilendirmekte zorlanıyoruz üstelik “bu sorumluluk bilinci’ sözündeki “bu” sıfatı ile bir önceki cümleye göndermede bulunuluyor. Oysa ilk cümlede sorumluluk bilincinden söz edilmiş değil. III. cümlede ise “Buna göre, yazar okuyucunun, okuyucu da yazarın dostu ve arkadaşıdır.” deniliyor “Buna göre” sözü de önceki cümleyle bağlantı kuruyor ama hangi cümleyle? II. cümle ile değil, I. cümle ile bağlantı kuruyor. O halde II. cümlenin parçada olmaması gereken bir cümle olduğunu artık kesinlikle söyleyebiliriz.
Cevap: B

 

21. Parçada, yazıya başlamanın bir mantığı, zamanı ve sırası olmadığı söylenerek aniden uyanan bir istekle yazmaya başlandığı vurgulanıyor ve söz, kendini yazmaya henüz hazır görmeyerek bu isteğini erteleyen kişilere getiriliyor. Daha sonraki son cümlede söyleneni ise bizim bulmamız isteniyor. Düşüncenin akışına dikkat edecek olursak, önce, yazmayı ertelememek gerektiği belirtiliyor sonra da yazmayı erteleyenlere değiniliyor fakat yazmayı erteleyenlerin karşılaştıkları sonuç söylenmiyor. Düşüncenin akışı bu sonucu belirtecek doğrultuda. O halde son cümlede, yazmayı erteleyenlerin durumu, tabii ki olumsuz bir sonuca bağlanmalı. Böyle bir bağlantı A’daki yargıyı kurulabiliyor.
Cevap: A

 

22. Verilen tanım zaten kapalı istiarenin tanımıdır. Benzeyenin adı anılıp kendisine benzetilenin adı anılmıyorsa kendisine benzetileni verilen herhangi bir ipucundan anlıyorsak orada kapalı istiare vardır. Karanlıkların bir örtüye benzetildiğini “örtmek” fiilinden çıkarabiliriz.
Cevap: D

 

23. A’da “ağla-r / dağ-lar” sözcüklerinde “ağlar” zengin uyak
B’de “pınar-ı / tımar-ı” sözcüklerinde “ar” tam uyak
C’de “beter / öt-er” sözcüklerinde “er” tam uyak
D’de “öz-üm- e / göz-üm-e” sözcüklerinde “öz” tam uyak
E’de “hâl-i-n-den / el-i-n-den” sözcüklerinde “hâl-el” köklerindeki “I” sesi yarım uyaktır.
Cevap: E

 

24. A’ da bıçağın sabırsızlanması, B’de dünya değirmeni, D’de kapıya gelenin mutluluk olması, E’de adamın kaburgalarında yürek yerine idare lambası yanması dizelerdeki imgelere örnek verilebilir. Ancak C’ de herhangi bir imge bulunmuyor.
Cevap: C

 

25. Yazarın kendisi dışındaki bir kişinin hayatını araştırarak ve belgelere dayanarak ele alması biyografi türüne özgüdür.
Cevap: D

 

26. Paragrafta ana motif “çocukluk” kavramı değil, “davul zurnadır. Öznellik ve güncellik yazıdaki fıkraya özgü özellikler olarak değerlendirilebilir. “Hoparlör”den söz edilmesi, millî duyarlılığın önemsenmesi, Cumhuriyet Dönemi zihniyetini yansıtan ayrıntılar. Son cümle, milli kültürün bir simgesi sayılan davulu bir değer olarak korumayı emredici bir anlatımla ortaya koyuyor. Bu nedenle cümlede dilin alıcıyı harekete geçirme işlevi söz konusu.
Cevap: A

 

27. Decameron, hikâye; İtiraflar, anı; Üç Silahşorlar, roman; Horace ise tragedyadır.
Cevap: C

 

28. Koşma, semai, varsağı nazım biçimleri âşık edebiyatının nazım biçimleridir. İslamiyet öncesi Türk edebiyatının edebiyat ürünleri ise koşuklar, savlar, sagular, destanlardır.
Cevap: E

 

29. Muhakemetü’l Lugateyn Ali Şir Nevai’nin eseri olduğuna göre Batı Türkçesiyle yazılmış olamaz. Çünkü Ali Şir Nevai Çağatay edebiyatı şairi. Çağatayca, Doğu Türkçesinin kollarındandır.
Cevap: B

 

30. “Gonce, ince, bence” sözcüklerinde “nce” sesleriyle ikiden  fazla ses benzerliği kurularak yarım değil, zengin kafiye  oluşturulmuştur.
Cevap: D

 

31. Tekke edebiyatında şairin Tanrı’yla teklifsizce, esprili bir biçimde konuşarak yazdığı şiirler şathiyelerdir.
Cevap: C

 

32. Sefaretnâme bir nesir türüdür fakat tekke edebiyatı türü değildir. Sefaretnâmelerde Osmanlı Devleti’nin yabancı ülkelere gönderdiği elçiler gittikleri yerlerle ilgili izlenimlerini anlatırlar. En ünlü sefaretnâme Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nindir. Menakıpnâmede din ve tasavvuf büyüklerinin kerametleri; velayetnâmede bir tasavvuf büyüğünün hayatı; fütüvvetnâmede tasavvuftaki insan tipinin özellikleri; vücutnâmede ise tasavvufa göre insanın yaratılış süreci anlatılır.
Cevap: D

 

33. Tekke edebiyatında tasavvufla ilgili konular işlenmiş, bunun dışında konulara yer verilmemiştir.
Cevap: E

 

34. Divan şiirinin en büyüklerinden sayılıp da esin kaynaklarının başında Mevlana’nın olduğu şair, Şeyh Galip’tir. Onun tasavvufi mesnevisi ise Hüsn ü Aşk adlı eserdir.
Cevap: B

 

35. Kitab-ı Bahriye Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin değil, Osmanlı Amirali Piri Reis’in coğrafya eseridir. Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin eseri ise Paris Sefaretnamesi’dir.
Cevap: B

 

36. Baki ve Fuzuli’nin verilen seçeneklere göre tek ortak noktası aynı yüzyılı temsil etmiş olmalarıdır. A, B, D seçeneğindeki özellikler Fuzuli ile ilgilidir. Şikâyetname adlı ünlü mektubu olan Fuzuli, Baki’nin aksine yaşarken değil öldükten sonra şöhreti artmış bir şairdir. Baki ise yaşadığı dönemde “şairler sultanı” unvanını almıştır.
Cevap: C

 

37. A seçeneğinde verilen Abdülhak Hamit Tarhan’ın roman türünde bir eseri yoktur. Sami Paşazade’nin tek romanı Sergüzeşttir. Ancak bu roman ilk realist roman değildir. Ayrıca bu yazarın şiirleri de yoktur. D seçeneğinde adı geçen Ahmet Mithat Efendi’nin hem şiiri yoktur hem çok sayıda romanı vardır. Muallim Naci de roman türünde eser vermemiştir. Parçadaki bilgiler Araba Sevdası adıyla tek romanı bulunan Recaizade Mahmut Ekrem’e aittir.
Cevap: B

 

38. Rübab-ı Şikeste Cenap Şahabettin’in değil, Tevfik Fikret’indir. Ahmet Cevdet Paşa ise tarihçi kimliğiyle tanınır ama roman türünde eser vermemiştir.
Cevap: C

 

39. Ahmet Mithat, Namık Kemal, Oğuz Atay isimleri mensur şiir yazmadıkları için hemen elenebilir. Recaizade Mahmut Ekrem mensur şiir yazmasına rağmen kahramanları Süreyya ve Necip olan Eylül romanının değil, kahramanları Bihruz Bey, Keşfi Bey, Periveş olan Araba Sevdasının yazarıdır. Dolayısıyla söz konusu olan yazar, Mehmet Rauf, eser de ilk psikolojik romanımız olan Eylül’dür.
Cevap: A

 

40. Sultan Abdülhamit’in baskıcı yönetiminden yılgınlığa kapılarak Yeni Zelanda’ya kaçmayı düşünen topluluk Servetifünunculardır. Derginin yazı işleri yönetmenliğini bırakan da Tevfik Fikret’tir.
Cevap: C

 

41. Piyale, Ahmet Haşim’e ait bir şiir kitabıdır.
Cevap: A

 

42. Ahmet Cemil, Mai ve Siyah’ın; Rabia, Sinekli Bakkal’ın; Ahmet Celal, Yaban’ın; Şahin Bey ise Yeşil Gece’nin kahramanlarıdır. Bihruz bey, Araba Sevdası’nın kahramanıdır ama bu roman II. gruptaki romanlar arasında bulunmuyor.
Cevap: A

 

43. Bu üç şairin tek ortak noktası aruzu Türkçeye başardı bir şekilde uygulamalarıdır. Üçü de Millî Edebiyat akımından etkilenmemiştir. Mehmet Akif Ersoy heceyi hiç kullanmamıştır. Tevfik Fikret” Şermin” adlı çocuklar için yazdığı kitabın dışında; Yahya Kemal Beyatlı da “Ok” şiiri dışında heceyi kullanmamıştır. Tevfik Fikret’in dili sade sayılmaz. Mehmet Akif dışındakilerin Batı karşısında seçici davranma gibi bir yaklaşımları yoktur.
Cevap: D

 

44. Verilen dörtlüklerde abab/ cdcd çapraz uyak düzeni görülüyor. “uzun/ ruhumuzun” sözcüklerinde zengin uyak, “heykel-i-n-i/ bel-i-n-i” sözcüklerinde tam uyak kullanılmış. Şiirin memleket edebiyatının bildirgesi niteliğinde olmasından ve Fecriati’ye alternatif bir anlayışı dile getirmesinden “sen” diye hitap edilenin Fecriati şairi olduğu anlaşılıyor. İlk dörtlükte “sen” ve “biz” karşıtlığına dayalı bir karşılaştırma yapılmış. Nazım biçiminin halk şiirinden alınmış olması ise doğru bir yargı değil. Halk şiirinde çapraz uyak düzeni sadece ilk dörtlükte olabilir.
Cevap: E

 

45. III. ve IV. bölümler yer değiştirirse yanlış giderilmiş olur. Çünkü “Şıpsevdi” Hüseyin Rahmi Gürpınar’a, “Sözde Kızlar” da Peyami Safa’ya aittir.
Cevap: D

 

46. Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı‘nda Batı uygarlığını tanıma, Batı ile bütünleşme konusunda önceki dönemlere göre çok daha önemli gelişmeler sağlanmış fakat divan ve halk edebiyatından yararlanma konusundaki çabalar da eksik olmamıştır.
Cevap: E

 

47. Valery, Mallerme, Verlaine gibi şairlerin ortaya attığı şiir kuramı saf şiirdir. Bizde bu şiir anlayışını ilk benimseyenler Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim’dir. Bu şairleri izleyenler arasında adı belirtilen şairlere eklenecek isim ise Ahmet Hamdi Tanpınar’dır.
Cevap: B

 

48. Cumhuriyet Dönemi halk şiiri önceki dönemlerden farklı olarak Cumhuriyet zihniyetini yansıtan konulara da yer vermiştir. Ancak verilen dörtlükte bu zihniyete ait öğeler yok.
Cevap: A

 

49. Mümtaz’ın Nuran’a ve İstanbul’a âşık olduğu, İstanbul’un bir roman kişisi, bir sevgili olduğu roman Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur adlı romanıdır.
Cevap: B

 

50. Serbest nazımla yazılan bu şiirde günlük konuşma dilinin basitliği içinde, imgelere, söz sanatlarına yer vermeyen açık bir anlatım var. Ahmet Muhip Dıranas öz şiir anlayışına bağlı ve heceyi kullanan bir şair. Ece Ayhan şiirde kapalılığı tercih eden II. Yenici şair. Ataol Behramoğlu bireyselliği toplumcu gerçekçilik içinde işleyen bir şair. Hilmi Yavuz ise mistik bir duyarlılıkla yazdığı soyut şiirlerle tanınır. Bu durumda belirtilen özellikler sadece Orhan Veli’yi düşündürmekte.
Cevap: C

 

51. Şiirde, sürüp giden alçaklıkların bitmesi, bebeklerin ölüm tehdidi altında yaşamaması isteniyor ve daha güzel bir dünya özlemi dile getiriliyor. Ancak işçi sınıfının sözcülüğünün yapıldığına dair herhangi bir işaret ya da ipucu bulunmuyor.
Cevap: D

 

52. Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirinde parnasizmden etkilendiğini gösteren öğeler yoktur. O, sembolizmden etkilenen bir şairimizdir.
Cevap: E

 

53. Arif Nihat Asya, İkinci Yeni şiirine uzak durmuş; Millî Edebiyat zevk ve anlayışına bağlı şiirleriyle tanınmıştır.
Cevap: B

 

54. “Bereketli Topraklar Üzerinde” Orhan Kemal’e, “Demirciler Çarşısı Cinayeti” Yaşar kemal ait roman türünde eserlerdir. “Evet İsyan” İsmet Özel’in şiir, “Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe” Orhan Asena’nın tiyatro, “Mavi ve Kara” ise Sabahattin Eyüboğlu’nun deneme türünde eserleridir.
Cevap: A

 

55. C’de verilen bilgide Oktay Akbal’ın komedi türünde! oyunlarıyla tanındığı belirtiliyor oysa Oktay Akbal tiyato türünde herhangi bir yapıt yazmamıştır.
Cevap: C

 

56. Gazap Üzümleri John Steinbeck’e, Buddenbrook Aile; Thomas Mann’a, Dünya Nimetleri Andre Gide’e, Hayva Çiftliği George Orwell’a ait eserlerdir. İhtiyar Adam ve Deniz ise parçada adı geçmeyen Emest Hemingway’e aitti.
Cevap: C

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.