Su

12 Mayıs 2015 tarihinde tarafından eklendi.
  • Milattan önce VII. yüzyılda ünlü filozof ve matematikçi Yunan Thales suyun “her şeyin kaynağı” olduğunu iddia etmiştir. Asırlardır süregelen bilimsel ve teknik gelişmeler bunu değiştirmemiş, ancak yaşayan canlıların varolması ve hayatta kalması için vazgeçilmez bileşiklerden sadece biri olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
  • Tabiatta su fazlasıyla bulunmaktadır. Atmosferin nemliliği; bulutlar, yağmur, dolu, kar, kaynaklar, ırmaklar, göller, denizler, buzullar ve kutuplardaki buzul tepeleri; yeryüzünün 7/10’unu kaplayan suyun, değişik görünümleridir.
  • Hayvanlar âleminde, memelilerin dokusu % 63 oranında su ihtiva eder, bu oran bazı bitkilerde %95’e ulaşmaktadır. Mineraller de su ihtiva ederler. Hayatın gerçek ihtiyacı olan su çeşitli yiyecek ve içeceklerde de bulunduğu gibi, terde, göz yaşında, tükürükte, kanda, bitki lenfalarınd, çiçek polenlerinde, meyve öz sularında da varlığını sürdürür.
  • Suyun, günümüzden 4500 milyon yıl önce ortaya çıktığı sanılmaktadır. Kayalık çukurlar sımsıkı kapanarak küçük fosil su kitlelerini muhafaza etmiştir.
  • Deniz ve nehir suları kimyasal.olarak saf değildir, çünkü, çözelti hâlinde mineral tuzları ihtiva ederler, aynca çözünmez madde parçalan, organik maddeler ve mikroplarla doludurlar. Tuzlu deniz suyunda sodyum klorür bulunur, lagünlerin tuzlumsu suyu (deniz suyu gibi tuzlu ve acımsı) ve durgun sular mineral tuzlarca fakirdir. Sert su ise; yüksek oranda kalsiyum, magnezyumve demir tuzlan ihtiva eder.su
  • Mineral tuzlar ve yabancı cisimler suyun kullanılmasını imkansız kılan, suda bir koku, renk ve tat oluştururlar. İçilebilir su; renksiz,kokusuz, berrak, taze, organik maddelerden arınmış ve çok az miktarda mineral tuz ihtiva eder olmalıdır. Bu da bize, en iyi suların yer altından gelen ve topraktan geçişleri esnasında filtre edilen kaynak sularının olduğunu gösterir. Önemli oranda tuz ihtiva eden sulann çoğu içilebilir özelliktedir. Topraktan bazen çok yüksek sıcaklıklarda (75°C-80°C’ye kadar sıcaklıklarda) çıkan termal sulan her zaman içilebilir değildir, bunlar bazı hastalıkların tedavisinde banyo amacı ile kullanılır
  • Çok benak olsa dahi, akan su az miktarlarda tuz ve çözünmüş hava ihtiva eder. Bu suyun distilasyonu ile renksiz, kokusuz, saydam, tatsız olan saf su elde edilir. Bir kurutma kâğıdının üzerine birkaç damla su koyduğumuzda, suyun kâğıdı tamamiyle ıslattığını gözlemleriz, bu ıslatma kapiler bir cam tüptekinden daha hızlıdır.
  • Su, pratikçe sıkıştınlamaz. Bir şişe, su ile doldurulduğunda ve hiç hava boşluğu bırakılmadan kapandığında, tıkacın üzerine yapılan ufak bir darbe ile şişe kolaylıkla kırılacaktır.
  • Tabiatta, buz ve su buharının önemli bir yeri vardır. Normalde, katı hale geçen maddelerin hacimleri azalır, fakat su bu prensibin bir istisnasıdır; çünkü maksimum yoğunluğu 4°’dedir, donduğunda hacmi büyür. Bir şişe distile suyu 0°C’ye kadar soğuttuğumuzda, (bu şişe iyice dolu ve kapalı olmalı) suyun buz hale dönüşümü de şişeyi patlatacaktır. Çünkü bu durumda şişenin cidarlarında 1000kg/cm 2’den “fazla bir basınç”oluşur. Aynı şekilde; bir otomobilin radyatörü don esnasında patlayabilir. Bunu önlemek amacı ile suyun içine donmayı önleyen bir madde (antifiriz) ilâve edilir. Su ihtiva eden bazı gözenekli yapıdaki kayalar kışın, içlerindeki suyun buza dönüşmesi dolayısıyla çatlarlar. .
  • Soğuk havalarda, camların üzerinde oluşan DUZ tabakası, kırağı kristallerinin güzel bir örneğidir. Düşen bir karın dikkatlice incelenmesinde de altı kollu güzel yıldızlar fark edilir. Yüksek dağlarda ilk kar tabakalan, sonra gelen tabakalar altında sağlamlaşırlar ve önce kökeni buzul olan sertleşmiş kar tabakalarına, daha sonrada buza dönüşürler. Basınç altındaki erime olayı, yeni bir donma ile sürer, bu da buzulların “yürümesini” gidişini anlamamızı sağlar.
  • Üst üste yığılan kar tabakalarının ağırlığı buz üzerine büyük bir basınç uygular ve buzun en iç tabakasında kısmı bir erimeye sebep olur. Bu sayede bu erimiş buzun üzerinde meyiller oluşur ve buz yavaşça kaymaya başlar. Buzun ağırlığının azaldığı bir noktaya eriştiğinde su tekrar buz haline dönüşür ve kendini taşıyan kayaların üzerinde şekillenir.
  • Buz, suya dönüşürken büyük da ısı absorblar; buna buzun “erime ısısı” denir, yani 0°C’deki 1 gram buzun, sıcaklık değişimine uğramaksızın sıvı haline dönüşmesi için gerekli ısı miktarı 79,5 kaloridir. Bu erime ısısı, diğer maddelerle karşılaştırıldığında oldukça yüksektir; bu da ilkbaharla dağlar üzerindeki kar ve buzların kaynaklara ve nehirlere düzgün sayılabilecek bir debi sağlayarak yavaş yavaş akmasını açıklar.
  • Normal basınç altında, su 100°C’de kaynar, ancak, suyu kaynatmadan da daha yüksek sıcaklıklarda ısıtmak mümkündür; bunu kapalı bir kapta gerçekleştirebiliriz, bu durumda sıvı yüzeyinde oluşturulan basınç, atmosfer basıncından daha yüksek olur. Kabın kapağı açılıp basınç düşürüldüğünde, su kaynamaya başlayacaktır. Dağlarda, daha düşük basınçta, su açık bir kapta 80°C, 70°C hatta 60°C’de kaynar, bu olayı 8880 m. yükseklikteki Everest tepesinde gözlemleyebiliriz.alkali-su-2kat-fazla-oksijen-icerir-2
  • Normal basınç altında, su buharı; kendisine tekabül eden su miktarından 1700 kat daha fazla hacim kaplar. Bütün gazlar gibi, su buharı da sıkıştınlabilir, genişletilebilir ve elastiktir. Elastiki-yeti sıcaklık artışı ile hızla artar. Bu özelliklerinden buhar makinelerinde yararlanılır.
  • Su uzun süreler basit bir madde, yani element olarak kabul edilmiştir. 1781’de İngiliz Cavendish (1731-1810) hidrojeni inceleyerek,suyun ilk analizini gerçekleştirmiştir. Aym asırda Lavoisier (1743-1794) suyun kompozisyonunu inceleyerek, suyu sentez ile elde edebilmiştir.
  • Bu iki bilim adamı suyun 2 hacim hidrojen ile 1 hacim oksijenin birleşiminden oluştuğu sonucuna varmışlardı, yani 18 gram suda 2 gram hidrojen ve 16 gram oksijen bulunur. Yeni analizler ise, bu oranlan kesin olarak belirlemiştir. 18,016 gram suyun oluşumu için 2,016 gram hidrojen ve 16 gram oksijen gereklidir. Günümüzde elektroliz ile suyun analizi gerçekleştirilmektedir. Yoğunluk hesaplamalarında referans kabul edilen saf suyun yoğunluğu l’e eşittir.
  • Günümüzde “oksijenli su” deyişi sıkça kullanılır, oksijenli su denmesinin sebebi saf sudan iki kat daha fazla oksijen ihtiva etrnesindendir. Oksijenli su antiseptik olarak veya endüstride ve saç yapımında renk soldurucu olarak kullanılır.
  • Son olarak suyun diğer bir şekli de mevcuttur, bu “ağır su”dur. Yoğunluğu 1,1’e eşittir. Oksijen ve döteryumdan oluşmuştur. Döteryum normal hidrojenin yerini alan ağır hidrojendir, (ağır hidrojen denmesinin sebebi çekirdeğinin normal hidrojenden bir fazla nötron ihtiva etmesidir).

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.